26 Ocak 2011 Çarşamba

BE KİND REWİND ( Lütfen Başa Sarın)


Yönetmenliğini müzik dünyasına yakınlığı ile bilinen ve daha önce video klip, reklam filmi ve kısa film türünde örnekler veren Fransız asıllı Michel Gondry’nin yaptığı filmin başrolünde ise daha önce “Kung Fu Panda, School of Rock, Pick of Destiny, High Fidelity” gibi filmlerden tanıdığımız kendisi de müzisyen olan Jack Black “Jerry” rolünde çıkıyor karşımıza. Filmin diğer kahramanları ise şöyle;  Mos Def (Mike) , Danny Glover (Bay Fletcher) , Mia Farrow (Bayan Falewicz) , Melonie Diaz (Alma) , Irv Gooch (Wilson) Chandler Parker (Craig) ve Arjay Smith (Manny)…Filmde dükkân sahibi Bay Fletcher rolüyle seyirci karşısına çıkan Danny Glover’ı daha önce rol aldığı “Escape from Alcatraz, Mandela, The Rainmaker, Saw” gibi filmlerden tanıyoruz.
Kısaca filmin konusundan bahsedecek olursak, baş ağrılarının sebebi olduğu bir elektrik santraline sabotaj yapmaya karar veren Jerry, istemeden de olsa beyninin manyetik bir güce sahip olmasını sağlar ve bu manyetik güç yüzünden arkadaşı Mike’ın çalıştığı videokaset dükkânındaki kasetlerin yarısından çoğu silinir. Jerry bu olay yüzünden batacağını düşünen dükkân sahibine inanılmaz bir fikir verir ve bu fikir sonucunda “Ghost Busters, Robocop ve Aslan Kral” gibi kültleşmiş filmlerin kopyalarını çekmeye koyulurlar ve asıl macera bundan sonra başlar.
Eternal Sunshine of the Spotless Mind ve Science of Sleep'in yönetmeni Michel Gondry öykülerini çocuksu bir hayal gücüyle anlatıyor. Gondry bizi hayal gücünün sınırlarında dolaştırıp gerçeküstü sinema ile bugünün sinemasını birleştiriyor. Filmlerindeki mizah ve şiirsel anlatım Gondry’nin kendine has üslubunu ortaya koyuyor.
Gondry ‘’Be Kind Rewind’’ ile kendi aracı olan sinema üzerine düşünmüş ve Amerikan film sanayine göndermeler yaparak; zekice, eğlenceli, samimi bir komedi filmi ortaya çıkartmış. Film yönetmenin diğer filmlerine göre değerlendirildiğinde özgün olmaktan biraz uzak. Filmin temel aldığı fikir alışılmadık olsa da sanki tanıdığımız Gondry’den beklediğimiz film bu değil. Film keskin bir mizah anlayışı ile bu günlerde Hollywood’daki yeniden çevrim furyasına dokundurmalarda bulunuyor. Gondry’ın filmde kendini bize en çok hissettirdiği yer artık başkalarının hikâyelerinden çok kendi hikâyelerini anlatma yolunu seçen Passaic halkının gerçek olmayan bir hikâyenin belgeselini çekmeye çalışması diyebiliriz. Bu bağlamda yönetmenin eldeki kısıtlı imkânların yaratıcı beyinleri yollarından alı koymaması gerektiği mesajını ilettiğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Bu noktada bütün imkânsızlıklara rağmen yine de kafasındaki öyküleri anlatmayı başaran Ed Wood’u ve onun sinema aşkını hatırlatmadan geçemeyeceğim.
Filmin ismi “Lütfen Başa Sarın” ile öyküyü anlamlandıracak olursak, bu isim VHS videokaset kiralandığı zamanlarda kasedin üzerine yazılmış bir uyarıdır aynı zamanda. Filmin açılış sahnesi bir caz sanatçısı olan Thomas ‘Fats’ Waller’ın Passaic şehrinde yaşadığına dair yapılan çekimlerle başlıyor. Açılışın bu sahneyle yapılmasının sebebi ise filmin bazı kilit noktalarında bu caz sanatçısı, önemli rol oynamakta ve ayrıca filmin sonundaki dramatik etki de yine bu caz sanatçısının üzerinden yaratılmaktadır. Çekilen bu ‘Fats’ belgeseli ile yönetmen bize bir anlamda daha önce gerçekleşmiş olan ve adına tarih dediğimiz anlatıların aslında kurgusal olabileceğini göstermiştir.
Kazara silinmiş videokasetlerinin yerine yeniden çevrimlerini kendi olanakları (hatta olanaksızlıkları) ile çeken Jerry ve Mike’ın yaşadıkları filmin ana hikâyesini oluşturmakta. Silinen kasetlerin üzerine kendi versiyonlarını çekmeleri ve bu çekimlerde yaşadıkları olaylar izleyiciyi koltuğundan düşürecek kadar komik. Filmde, elektrik santralindeki kamuflaj sahnesi, kütüphanede gerçekleşen hayalet avcıları çekimleri, patlamış beyin efektinin margarita pizza ile verilmesi, gece çekimini negatif modda yaparken, yüzlerinin negatif çıkmaması için suratlarının fotokopisini çekip yüzlerine koymaları akılda kalan komik sahneler. Çektikleri tekrar filmlerin kiralarından daha fazla ücret talep etmek için ortaya attıkları ‘işviçreleştirilmiş’ kavramı şimdiden lugatımızda yerini aldı. Filmde tekrar çekimlerinin yapıldığı When we were kings, 2001 a space odyssey, king kong, carrie ve man in black filmlerinin kolajı inanılmaz bir sahne olmasının yanı sıra yönetmen sadece bu sahne ile bile izleyicinin gönlünü fethetmeyi başarıyor. Kısacası tüm bu sahneler bir insan bu kadar mı yaratıcı olabilir dedirten türden.
Filmin sonlarına doğru Passaic halkı yıkılacak olan video dükkânında toplanıyor. Herkes yüzünde kocaman bir gülümseme ile ekranda çektikleri belgeseli izliyor. İşte o an filmdeki o belgeseli izleyen topluluk, aslında sinemada ‘Be Kind Rewind'ı izleyen topluluğun yansıması. İnsanlar o an beyaz perdede gördüler kendilerini, filmde oynamış gibi hissettiler ve bundan büyük bir mutluluk duydular. Gondry’nin hayal gücü ve Jack Black’in komedi kabiliyeti aynı filmde buluşunca ortaya tekrar tekrar izlenebilecek ve uzun süre akıllardan silinmeyecek bir komedi filmi çıkıyor.  Dahası; Lütfen Başa Sarın’ı bir daha izleyelim...





ZEKİ DEMİRKUBUZ ( Auteur Eleştiri)


1964 yılında Isparta’da doğan Zeki Demirkubuz, ortaokulu Isparta’da bitirdikten sonra İstanbul’a yerleşti. Fabrika ve atölyelerde çalışan Demirkubuz, 1980 darbesinden sonra solcu bir siyaset örgütüne üye olduğu için üç yıl hapis cezasına mahkûm edildi. İşte o yıllarda özellikle Dostoyevski’nin Suç ve Ceza adlı kitabının etkisinde kalarak, edebiyata olan ilgisi artmış ve bunun sonucunda da yazmaya başlamıştır. Askerliğini erteleyebilmek için okula dönmeye karar veren ve liseyi dışarıdan bitirerek İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi’ne giren Demirkubuz, sinemaya 1986 yılında Zeki Ökten’in asistanlığını yaparak başladı. İlk uzun metraj filmi “C Blok’u” çekene kadar çeşitli yönetmenlerin asistanlığını yaptı. Zeki Demirkubuz kendi senaryolarını yazan bağımsız bir yönetmen olarak çalışmaya devam etti. Üçüncü sayfa, Yazgı, İtiraf, Bekleme Odası, Kader, Masumiyet ve Kıskanmak yönettiği diğer filmleridir.
 “Kişisel olan aynı zamanda zaten toplumsaldır, ama toplumsal olan kişisel değildir”, düşüncesinden yola çıkan Demirkubuz’ filmlerinde vicdan, kader, suçluluk, kötülük, nedensizlik ve insan psikolojisi gibi temaları,  karakterlerin iç dünyalarını, kaygılarını ve korkularını ön plana çıkaracak şekilde işlemiştir.  Demirkubuz filmlerinde genellikle iç mekânları klostrofobik bir atmosfer içerisinde sunarak karakterlerin çaresizliğini, üzüntülerini daha iyi yansıtmayı amaçlamıştır. Zeki Demirkubuz filmlerinde çoğu zaman seyircinin karakterlerle özdeşim kurması zordur. Örneğin Yazgı filminin başkahramanı Musa annesinin öldüğünü fark ettiğinde tepki vermek şöyle dursun hiçbir şey olmamış gibi hayatına devem eder. Zeki Demirkubuz filmlerinde kamera hareketleri minimuma indirgenmiş, uzun ve durağan planlarla yüklü yavaş tempolu sahnelerden oluşmaktadır. Aynı şekilde müzik kullanımı da en aza indirgenmiştir. Karakterlerin duygularını dışa vurmak, atmosfer yaratmak, sahneleri betimlemek veya seyircinin duygularını yönlendirmek için müzik kullanımına başvurmamaktadır. Demirkubuz filmlerde müzik kullanımıyla ilgili “…daha süssüz, seyircinin vicdanını daha çok sorgulayan filmler yaptığım için mümkün olduğu kadar müzik kullanmıyorum” demiştir. Zeki Demirkubuz, filmlerinde yapımcı, yönetmen, senaryo yazarı, görüntü yönetmeni olarak yer almakta hatta bazen kurguyu da üstlenmektedir. Demirkubuz, filmlerinde genellikle aynı oyuncularla çalışmamasına rağmen, Başak Köklükaya hem Üçüncü Sayfa hem de İtiraf’ta rol almıştır. Aynı şekilde Serdar Orçin’de yönetmenin birden fazla filminde rol alan oyunculardan biridir. Orçin, Üçüncü sayfa ve Yazgı filminde çıkmıştır izleyici karşısına. Demirkubuz, öyküden çok karakterin ardından gider. Film içerisinde boşluklar bırakarak izleyiciyi rahatsız eder. Zeki Demirkubuz, çok iyi diyalog yazmasıyla, oyuncuları doğru şekilde yönlendirmesiyle, yan karakterlerin zenginliği ve seçtiği temaları düzgün bir sinematografik dile çevirmesiyle Türk Sineması’nın kişisel bir biçimi olan önemli temsilcilerindendir. Aynı zamanda Demirkubuz, filmlerinde anlatının temel öğelerinden bir de monologdur.
Zeki Demirkubuz’un ilk uzun metraj filmi CBlok ile hayatı arasındaki paralellik gözden kaçmamaktadır. 17 yaşında solcu bir siyasi örgütle ilişkisi olduğu gerekçesiyle üç yıl mahkûm edilen Demirkubuz’un, C Blok filmi bir hapishane filmini hatırlatmakta ve öykü, Demirkubuz’un yetiştiği yer olan İstanbul’un Ataköy semtinde, yüksek binalardan oluşan bir sitede geçmektedir.  C Blok’tan sonraki hemen hemen her filminde hapishane metaforu sürekli olarak karşımıza çıkmaktadır. Demirkubuz filmlerinde bir başka tekrarlana bir başka sahne ise ‘birden bire açılan kapı’dır.
Yönetmen ilk filmlerinin jeneriklerinde “bir Zeki Demirkubuz bağımsız yapımı” cümlesiyle, ilk defa “bağımsız sinema” kavramını ortaya atmış fakat daha sonra bu tanımlamayı geri almıştır. Zeki Demirkubuz bütün filmlerinde kendine özgü, geleneksel veya ticari sinemanın dışında yer alan ve buna bağlı olarak da kurduğu seyretme çizgisi aynı şekilde devam eden oldukça başarılı bir ‘auteur dür.














EAT PRAY LOVE Trailer

EAT PRAY LOVE


Senaryosu Ryan Murphy’ye ait olan ve yazar Elizabeth Gilbert’in filmle aynı ismi taşıyan ve kendi hayat deneyiminden yola çıkarak yazdığı kitaptan sinemaya uyarlanan filmin kahramanları Julia Roberts (Elizabeth Gilbert) , James Franco (David) , Javier Bardem (Felipe) gibi dünyaca ünlü oyuncular. Film, acılı bir boşanmanın ardından kendini bulma ümidiyle İtalya, Hindistan ve Bali’yi kapsayan uzun bir gezi türüne çıkan Elizabeth’in hikâyesini anlatıyor.
Aslına bakacak olursak “Eat, Pray, Love” filmini türünün bariz örneği olduğunu söylemek zor. Kahramanımız Elizabeth toplumsal koşullardan rahatsız olmamakta kendi içinde bazı sorunlar yaşamaktadır. Elizabeth olağanüstü bir durumla karşı karşıya olmamasına rağmen nedensiz bir şekilde kocasından boşanıyor. Kendini bulmak amacıyla da öncelikle İtalya’ya gidiyor. Burada bol bol yemek yiyip, İtalyanca öğreniyor. Kaldığı evle ilgili problemleri olsa da keyfi yerinde ve aslında gösterilmek istendiği kadar zor durumda değil. Daha sonra hindistan’a gidiyor ve burada da dua etmenin onun kendini keşfetmesinde etkili olacağını düşündüğü için bir kampa katılıyor. Dini yönü de güçlendikten sonra Hindistan’dan ayrılıp, Bali’ye gidiyor. Bali’nin doğal güzelliklerinin de eklendiği filmde ortaya müthiş manzaralar çıkıyor. Elizabeth burada yeşillikler içerisinde mükemmel bir evde kalıyor ve öylesinde gittiği bir partide Felipe ( Javier Bardem) ile karşılaşıyor. Bir daha aşık olmak istemediğini düşünen daha doğrusu acı çekmekten korkan Elizabeth Felipe’ye aşık oluyor. Her şey bir yana Elizabeth’in kendini keşfetme adına yaptığı yolculukta tam olarak neyi keşfettiği konusunda izleyici biraz şüpheli? Bunun dışında bu kadar ülke gezmesine rağmen parası hiç bitmeyen Elizabeth’in para kaynağının nereden geldiği de merak konusu.  İtalya, Hindistan ve Bali gezisi sırasında hiç çalışmadığı için ister istemez izleyicinin aklına “kredi kartının limiti sürekli harcama yapılmasına rağmen neden hala dolmadı?” şeklinde bir soru geliyor. Filmin afişinde Javier Bardemin kocaman fotoğrafını görüyoruz filmin başladığı dakikadan itibaren şimdi göreceğiz diye beklediğimiz Bardem, filmin son dakikalarında çıkıyor ortaya. Aktörler filmin tercih edilmesinde önemli rol oynasa da bu filmden beklenen tam olarak bu değildi. Bir sosoyal mesaj içermeyen film, insanda her an bavulunu toplayıp bir yerlere gitme hevesi uyandırıyor.
“Ye Dua et, Sev” aslına bakacak olursak gerçek yaşama oldukça uzak, fantastik bir dünyaya bir o kadar yakındır. Aynı zamanda film, türe hiçbir şekilde yeni bir şey katmamakla birlikte, filmin türünün dram olduğunu söylemek bile çok zordur. Buradan da anlayacağımız üzere film bir kendini keşfetme hikâyesi ile başlıyor daha sonra bu hikâye izleyiciyi gerek oyuncularıyla, gerek çekim mekânlarıyla sinemaya çekmeyi amaçlayan bir ticari film oluyor. Çevredan aldığımız tepkilerde bu yönde. İzleyiciler filmin, “ Julia Roberts ve Javier Bardem” hatırına izlenebileceği konusunda hem fikir. Özellikle “Shine” gibi dram türünün mükemmel örneği göz önüne alındığında “Eat, Love, Pray” ile ilgili söylenebilecek tek şey “ufak tefek keyifli anları olan ama 130 dakikayı aşan süresiyle alabildiğine boğucu bir film.”




12 Ocak 2011 Çarşamba

Sinema Kuşağı Liam



Yönetmen: Stephen Frears
Oyuncular: Ian Hart, Claire Hackett, Anthony Borrows

1930'lar Liverpool'unun Katolik İrlandalıların yaşadığı bölgesinde yedi yaşındaki kekeme Liam, sorunlu bir çocukluk geçirmektedir. Okulda hocalarının dini baskısı altındadır; babası rıhtımdaki işinden çıkarılmıştır ama yerel kilisenin yardımını kabul etmeyecek kadar gururludur. Ablası Teresa ise, zengin bir Yahudi ailenin yanında hizmetçi olarak çalışmaya başlar. Zor durumları yüzünden babası ırkçı grupların etkisi altına girer. Liverpool ve mahveden yoksulluk üzerine keyifle izleyebileceğiniz bir dönem filmi...

Akbank Çocuk Tiyatrosu


En Mutlu Kim?

Senaryosunu Yavuz Pekman'ın yazdığı, yönetmenliğini Hayrettin Arslanoğlu'nun yaptığı müzikli çocuk oyunu "En Mutlu Kim"  küçük büyük ayırt etmeden herkese çocuk olmanın değerini yeniden hatırlatıyor.Akbank Çocuk Tiyatrosu oyunlarını özel olarak tasarlanan "sahne vagonda" sahneliyor. Akbank Çocuk Tiyatrosu, sahnelediği 41 oyunla birkez daha binlerce çocuğa tiyatroyu sevdirdi. Ayrıntılı bilgi için http://www.akbanksanat.com/etkinlik-takvimi/?tarih=20110115&hafta=0


11 Ocak 2011 Salı

Pirates of the Caribbean 4 Trailer

Pirates of the Caribbean 4




Tüm dünyada ve Türkiye'de büyük ilgi ile izlenen Pirates of the Caribbean (Karayip Korsanları) serisinin 4. filmi yolda...Öünmüzdeki yıl sinemaseverlerle buluşacak olan  filmde bazı değişiklikler var. Filmin kadrosuna İspanyol aksanı İngilizcesi ile herkesin sempatisini kazanmış bir isim "Penelope Cruz" dahil olurken, daha önceki filmlerde  rol alan Keira Knightley ve Orlando Bloom bu kez kadroda yok.

10 Ocak 2011 Pazartesi

TEHLİKELİ İLİŞKİLER



Yazan:        Choderlos De LACLOS
Çeviren:     Aziz ÇALIŞLAR
Yöneten:     Aleksandar POPOVSKİ
Oyuncular:  Levent ÜZÜMCÜ, Şebnem KÖSTEM, Tomris İNCER, Esra RONABAR, Ece ÖZDİKİCİ

18. yüzyıl sonlarında, dönemin Fransız aristokrasisine dair eleştiri sunuyor. Choderlos de Laclos tarafından yazılan eserde, tutkulu bir aşk hikâyesi ekseninde ikiyüzlü cemiyetin tüm değerlerden yoksun, yıkıcı görüntüsü çiziliyor.
Özellikle her biri 400 kilo ağırlığında sade ama bir o kadarda mükemmel dekoruyyla dikkat çeken oyun, kostümleriyle de oldukça ilgi görüyor.Kadınlar hakkında ne kadar bilgilisiniz? Bir kadın size herşeyi yaptırabilir mi? Cevabından emin değilmisiniz. O zaman "Tehlikeli İlişkiler'i" izlemelisiniz. İyi seyirler...

TARLA KUŞUYDU JULIET



Yazan:         Ephraim KİSHON
Çeviren:      Hale KUNTAY
Yöneten:     Engin ALKAN
Oyuncular:  Çağlar ÇORUMLU, Engin ALKAN, Murat BAVLİ, Sevinç ERBULAK

Tarla Kuşuydu Juliet'te, Shakespeare'in yüzyıllardır insanları gözyaşına boğan karakterleri Romeo ve Juliet, Ephraim Kishon'un yeni kurgusunda günlük yaşantı ve çığrından çıkmış bir evlilik içinde ele alınıyor. İntiharın eşiğinden döndükten sonra evlenip bir de çocuk sahibi olan "kıdemli aşıklar" kimsenin öngöremediği bir hayatı sürdürürler. Bu dünyanın yaratıcısı Shakespeare mezarında ters döner ve olaylara müdahale etmek üzere eve gelir.
Romeo ve Juliet'i hiç böyle hayal etmişmiydiniz? Herkesi gözyaşlarına boğan Romeo ve Juliet gitti, yerine izleyicileri kahkaya doyduran Romeo ve Juliet geldi. Kesinlikle izlenmesi gereken müzikal tadında bir oyun... Şimdiden "İyi seyirler"...

YAŞAR NE YAŞAR NE YAŞAMAZ



Yazan:         Aziz NESİN
Yöneten:     Y. Kenan IŞIK
Oyuncular:  Mert TURAK, Hasibe EREN, Berk SAMUR, Bahar Özge GÖZE, Can DOĞAN, Berna ADIGÜZEL, Yalçın AVŞAR, Yasemin GÜVENÇ

Yaşar, okula başlarken nüfus kaydına göre ölmüş olduğunu öğrenir. Bundan sonra hiçbir olayda da yaşadığını anlatamaz. Ama iş babasının vergi borcunu ödemeye gelince "resmen ölü" olduğunu söyleyip kurtulamaz da... Sevdiği kızla evlenemez, çünkü nüfusta kaydı yoktur. Babasından kalan mirası alamadığı gibi, yaşadığını ispat için başvurduğu bürokrasi girdabında kaybolur. Baba olur, oğlunu nüfusa kaydettiremez ve memura hakaretten düştüğü cezaevinde hayatı öğrenir. Büyük mizah ustamız Aziz Nesin'in devlet-birey ilişkisini sorguladığı bu oyunda, "vatandaş" Yaşar'ın bürokrasi karşısındaki ezikliği anlatılıyor. sonunun" neden, nasıl, ne zaman, yaşanacağını merak ediyorsanız beklemeye gerek yok.
Aziz Nesin  hikayesine İstanbul Büyükşehir Belediye tiyatrolarından, tek kelimeyle "müthiş" bir yorum...

KAFES



Yazan:         Mario FRATTI
Çeviren:      Özcan ÖZER
Yöneten:     Ali Gökmen ALTUĞ
Oyuncular:  Mert TURAK, Hikmet KÖRMÜKÇÜ, Senan Kara TUTUMLUER, Caner CANDARLI

Dünyadaki olumsuz gelişmeleri, yaşamın ve bireylerin yozlaşmasını, her şeyin çıkar üzerinde biçimlenmesini protesto etmek amacıyla, evinde kendini bir kafese kapatan Christiano, bir yanıyla da Anton Çehov'un yapıtlarından yola çıkarak, yaşamı anlamaya, kavramaya ve değerlendirmeye çalışmaktadır. Kadından, gündelik sorunlardan, aile içi ya da dünyasal çatışmalardan uzak kalmaya çalışan Christiano, aynı evde yaşayan ağabeyi Pietro'nun mutsuz evlilik sürdüğü Chiara'ya ilgi duymaya başlar. Onu kafesten çıkarmak için o zamana kadar çaba gösteren Anne, bu "duygusal" ilişkiyi gözlemesi sonucu, kararını değiştirir, kafesin anahtarını sürekli ondan uzak tutmaya ve Chiristano'nun kız kardeşiyle birlikte bir çeşit onları kollamaya başlar. Bir gün eve gelen Pietro, eşiyle ve Christiano ile tartışır, ardından da şiddete yönelince, kafesten onu yakalayan Christiano, bir süredir yöneldiği güç sporları sonucu onu boğarak öldürür. Bunu fırsat bilen Chiara, onun "deli" olduğu için cezalandırılmayacağı düşüncesinden hareketle, özgür olabileceği düşüncesine ulaşır.

İNTİHARIN GENEL PROVASI



Yazan:        Duşan KOVAÇEVİÇ
Çeviren:     Bilge EMİN
Yöneten:    M. Nurullah TUNCER
Oyuncular: Bennu YILDIRIMLAR, Bora SEÇKİN, İbrahim CAN, Serhat KILIÇ


Her şeyini kaybetmiş olan mutsuz bir adam, Tuna köprüsüne gelerek intihar etmek ister. Adam tam atlamak üzereyken, birtakım insanlar tarafından durdurulur ve yeni bir hayata başlayacağı için sevinir. Yapacağı iş görüşmesiyle hayatı kurtulacak, bütün borçlarını ödeyecektir. Fakat bir süre sonra kendisine bir 'oyun' oynandığını anladığında, iş işten geçmiştir. Tekrar intihar etmek üzere köprüye gelir. İlk anda, `hayatta daha kötüsü ne olabilir'? diye düşünürken, akıl almaz olaylar yaşamış, bu kez ruhunu da kaybetmiştir.

Merhaba

Bugüne kadar hep sinemadan bahsettik gelin birazda tiyatrodan söz edelim.

Eyvah Eyvah 2 Fragman

Eyvah Eyvah 2

                                                  
                                                              Oyuncular
Ata Demirer (Hüseyin), Demet Akbağ (Firüzan), Özge Borak Şakrak (Müjgan)...
Serinin birinci filminde, babası Ali Rıza Şeker’i bulan Hüseyin için artık halledilmesi gereken tek bir şey kalmıştır; o da Geyikli’deki sevdalısı hemşire Müjgan’a kavuşmak ve Firuzan ablasının hediye ettiği yüzüğü verip Müjgan’ın kalbini kazanmak.

Can dostu Firuzan ablası, babası Ali Rıza Şeker ve terzi Ramiz ile beraber Geyikli’ye yola çıkan Hüseyin, bu serüvende de hayatının Eyyvah Eyvah zamanlarını Firuzan ile paylaşacak, onlar artık yola beraberlerdir.

Babası Ali Rıza Şeker ve dostu Firuzan’la birlikte Müjgan’a koşan Hüseyin’i bu filmde de ilk filmdeki gibi bir çok sürpriz beklemektedir.
Hüseyin’in yolunu gözleyen dedesi ve ninesinin, yıllar sonra çıkıp gelen baba Ali Rıza Şeker’in ve diğer kahramanların yeni hikayesini bize yine klarnet anlatacak.

Beyazperde Yazarları 2010'un En İyi Filmlerini Seçti!



Merhaba,
Beyazperde yazarları 2010 yılının en iyi filmlerini seçti. Geride bıraktığımız yılın en iyi filmlerini seçen yazarlar "Genel yorumumuz, bu senenin "iyi film" bağlamında kurak geçtiği... Ses getiren yapımlar çok olsa da, gönlümüzde taht kuran filmler bir elin parmağını geçmiyor." dedi. Gelin şimi bu filmlere bir göz atalım!!!   Christopher Nolan'ın yönettiği ve 2010 yılında gerçekten çok ses getiren Inception (Başlangıç), animasyon türünün en önemli temsilcilerinden Sylvain Chomet'in yönettiği The Illusionist (Sihirbaz), usta yönetmen Martin Scorsese'nin filmi Shutter Island (Zindan Adası) bu filmlerden sadece bir kaçı... Devamı için http://www.beyazperde.com/sinemasaldetay.asp?id=4411

Gulliver's Travels - Trailer

Gulliver's Travels Trailer

http://www.imdb.com/video/imdb/vi2625476889/

Gulliver's Travels



Tür:            Fantastik/  Komedi/ Macera
Gösterim:  29 Aralık 2010
Yönetmen: Rob Letterman
Oyuncular: Emily Blunt, Jason Segel, Jack Black, Amanda Peet, Billy Connolly


Jonathan Swift'in meşhur romanından uyarlanan film, gezi yazarı Lemuel Gulliver'in Bermuda'ya gidecekken Liliput adasına düşmesini ve oranın minik halkıyla karşılaşmasını anlatıyor. Gulliver'i Jack Black'in  canlandırdığı film aynı zamanda 3D tekniği kullanılarak çekildi.
1977 yılında çekilmiş Peter R. Hunt imzalı Gulliver's Travels'da ise Gulliver'i, Richard Harris canlandırmıştı...